Senaryosunu Onur Ünlü'nün yazdığı 'Acı Aşk' bu hafta vizyona girdi. Üç kadın ve bir erkek arasında yaşanan aşkın acı hallerini; ihanet, aldatma ve intikam duygusunu anlatan filmin başrol oyuncusu Halit Ergenç'le konuştuk. Hralit Ergenç, 'Acı Hayat'ta oynadığı Orhan karakteri ile bazen sizi sinirlendiriyor, bazen başına gelenler yüzünden üzülmenize neden oluyor.
Filmin bir yerinde tam gözyaşlarınız akacakken öyle bir şey oluyor ki bir anda gülmeye başlıyorsunuz. Üç kadın arasında kalan bir adamı canlandıran Ergenç, 'Senarist seyirciyle oyun oynuyor, siz olacakları tahmin etmeye çalışırken hiç ummadığınız şeyler oluyor' diyor.
- Filmin konusunu ve oynadığınız Orhan karakterini sizden dinleyelim...
Orhan, gayet aklı başında görünen, enteresan biri. Üniversitede edebiyat öğretmenliği yapıyor. Derli toplu, ders anlatmayı seven, öğrencileriyle ilişkisini belli bir seviyede tutan biri... Aldatılıyor hem de hayatını birleştirmeyi düşündüğü sevgilisi tarafından! Yıkılıyor... Gerçekten çok sevdiği bir kadın ve çok üzülüyor. Geçmişi silerek başka bir hayata başlıyor. Fakat geçmişin yükü o kadar ağır ki yeni bir hayat kurmak o kadar da kolay değil. Derken birtakım olaylar başına geliyor ve geçmişten kopamadığını anlıyor. Bunun üzerine madem o benim peşimi bırakmıyor o zaman ben de bırakıyorum, ne olursa olsun bu hayatta diyor. Ve film başlıyor...
- Filmde güleyim mi, ağlayayım mı karar veremedim. Size göre bu ikilemi yaşatan nedir?
Senarist seyirciyle oyun oynuyor. Seyirci bir şeyi tahmin etmeye çalışırken, senarist bir adım sonra 'bak, öyle değilmiş' diyor ve arkasından da kahkahalarla gülüyor. Bütün film, sonuna kadar böyle. Olacakları tahmin etmeye çalışıyorsunuz fakat hiçbir şey umduğunuz gibi çıkmıyor. İzleyenler 'komedi mi, dram mı, sür reel mi, kara mizah mı, nereye koyacağımızı bilemedik' diyor. Bu film kendi başına bir film. Filmdeki olaylar mantıksız değil, hepsi gerçek. Sizin gerçeklik fikrinizi bazı noktalarda o kadar zorluyor ki, gülebiliyorsunuz hatta.
- İzlerken yok artık bu kadar da olmaz diyeceğimiz sahneler vardı ama bunlar insanların başına gelebiliyor...
Bir sürü üçüncü sayfa haberleri var. Filmde olanların her birinin örneğini mutlaka okumuş ya da duymuşsunuzdur. Bazen olaylar o kadar üst üste gelir ki kendiniz bile şaşarsınız ve 'yeter artık beni mi sınıyor hayat, ne oluyor?' dersiniz. Dolayısıyla olmayacak şeyler değil.
- Zaten senarist filmin başlarında karakterlerden birine izlediği film için 'güzel bir aşk hikayesi gibi başlıyor ama sonra çok acayip şeyler oluyor' dedirterek olacakların tüyosunu vermiş oluyor...
Onur Ünlü, yazdığı senaryolarda baştan ne anlatacağının ipucunu veriyor zaten. Bunu hep yapıyor. Sonra da yazdıklarını keyifli bir oyuna dönüştürüyor. İnsan beyni ister istemez bunu bir klasmana sokmak istiyor ama Onur Ünlü'nün kendine ait bir tarzı var. Onun yazdığı senaryoları seviyorum.
ERKEKLER ALENEN ALDATIR
- Her zaman erkeklerin aldatmasına alışmışızdır ve ilk hamle erkekten gelir ama burada ilk aldatan kadın tarafı oluyor, bunun için ne söylemek istersiniz?
Erkeklerin aldatmasına alışığız demenizin sebebi; erkeklerin bunu daha alenen yapması. Kadınlar daha ciddi bir sebepten aldatırlar ve erkek bunu hiç fark bile etmeyebilir. Hatta hayatı boyunca da fark etmeyebilir. Bu daha gizli kalmış bir konu, o yüzden çok fazla bilmiyoruz. Bence kadın ve erkek aldatma yüzdesi hiç de öyle önemsenecek bir farka sahip değil.
- Söylediklerinizden 'erkekler aptaldır yakalanır' mı yoksa 'daha dürüsttür söyler' mi diye düşünelim?
Bu genellemeleri yaptığımız anda dar bir sınıfı değerlendirmiş oluruz. O zaman yanlışa düşeriz. Çünkü bu insandan insana, dönemden döneme de farklılık gösterir. Hayatta öyle bir dönem gelir ki erkekler bunu söylemekten çekinmezler. Bazı kültürlerde böyle şeyler rahatlıkla yaşanabilmiş hala da yaşanan kültürler var. Bu genelleme yanlış; sadece kadının aldatma sebebiyle erkeğinki çok farklı. Ama kadınların aldattığı da bilimsel olarak çok net ve erkeklere göre azımsanacak bir sayıda değil. Net bir şekilde yazılı kaynaklarda da var. Okuyoruz.
- Hepimiz suçluyuz o zaman...
Doğru veya yanlış, bu herkes için bir tartışma konusu ama sayı olarak kadın ve erkeği ayıramayız. Hele kadın aldatıyorsa çok daha ciddi bir sebepten aldatıyordur.
KADIN ALDATIYORSA İLİŞKİ GERÇEKTEN BİTMİŞTİR
- Peki, erkekler ve kadınlar neden aldatır?
Kadın aldatırsa o ilişki gerçekten bitmiştir. O ilişkiye saygısı ve sevgisi de kalmamıştır veya çok ciddi bir kızgınlığı vardır. Birçok erkeğin sudan sebeplerden aldattığını biliyoruz. Erkekler anlık bir heves için bile bazen aldatabiliyor. Bu bildiğimiz ve halk arasında konuştuğumuz bir şey. Ama kadın sudan sebepten aldatmıyor. Olay çok daha köklü, çok daha çözümsüz bir soruna işaret ediyor.
- O zaman kadınlar bir-sıfır önde galiba...
(Kahkahalar...) Bir-sıfır önde mi, geride mi bilemem ama erkek için sorun çözülebilirken kadın için daha çözülmez bir noktada oluyor. Sonuçta kadının toplum içindeki yeri de söz konusu. Birçok erkek ve kadın aldattığı halde ilişkilerini sürdürmeye devam ediyor veya aldatıldığını bilerek ilişkiye devam edebiliyor. Bu çok karışık bir konu. Dünyada kaç milyar insan varsa o kadar milyar sevgi var. Dolayısıyla her bir sevginin de aldatması farklıdır. Kim ne kadar aldatır, hangi nedenden aldatır demek çok mümkün değil aslında.
- Kadınlar aldatılmaya daha esnek bakarken filmde de Doğululuk üzerinden Türk erkeklerinin bu konuda daha katı olması tarifleniyordu...
Buradaki Doğululuk kavramı aslında Türkiye'nin Doğu'su Batı'sı değil, daha evrensel bir Doğululuk ve Batılılık hikayesi. Filmde sadece ülkemizin Doğu'suyla ilgili ironi yapılmıyor, genel bir Doğulu olma fikri var. Aldatılmaya rağmen erkek ya da kadının affetmesi sadece o olayı yaşayan iki kişinin bilebileceği bir iştir. Kimse de bunu yargılayamaz. Çünkü sevgiyi ne kadar tanımlamaya çalışsak da bizim tanımlarımızın çok ötesinde bir şey. Bir insanı sevmek çok başka bir şey. Her şeyiyle beraber sevmeye ve ne kadarını kabul edebileceğine insan ancak kendi karar verebilir. Erkek daha zor, kadın daha kolay affeder gibi genellemeler var ama kadın da bir yerden bunun mutlaka hesabını sorar.
- Doğru, durur durur kafasına kakar, ayrıca da iyi olur...
Evet, bu hiçbir zaman orada kalmaz. Erkek bir seferde faturayı keser, kadın taksit taksit keser. Ömür boyu takside bağlar yani. (Kahkahalar...)
İNSAN ANCAK BİR KİŞİYİ SEVEBİLİR
- Bu film aslında sevmeyi, 'insan sevdiği için en fazla ne yapabilir ve nelere katlanabilir'i de sorguluyor, bunun için ne söylemek istersiniz?
Film aslında aldatma ve aldatılmadan daha ileride. Çok ciddi bir aşk hikayesi olduğunu görüyoruz. Ağır bir aşkın sebep olduğu olaylardan bahsediyoruz. Bu film aslında ölesiye bir aşkın hikayesi. Gerçek sevgi her şeyin üstesinden gelebilir. Ve her şeye rağmen severiz. Sevdiğimiz insanla yaşadığımız her türlü zorluk ona karşı sevgimizi sınayan bir sınav. Dolayısıyla her geçtiğimiz sınavda aslında toprağın aşağısına doğru kök biraz daha uzuyor, biraz daha uzuyor ve sarsılmaz oluyor sevginiz. Yukarıda fırtına yaşadıkça aşağı doğru uzayan kök de o kadar sağlamlaşıyor. Dışarıdan ahkam kesmek çok kolay. Sevdiğiniz için her şeyi göze alabilirsiniz. Onun için uğraşırsınız, o insan aileniz çünkü.
- Bu filmde aşk her şeyi affetmiyor, size göre aşk her şeyi affeder mi, affettirir mi?
Sevgi her şeye kadirdir diyelim. Aşk her şeye kadirdir.
- Bir kalpte en fazla kaç gönül barınır? Aynı anda birkaç kişiyi sevmek mümkün müdür?
Tek bir gönül barındırır. Mümkün değil birden fazla olması. İnsan farklı insanlar da farklı tatlar bulabilir ama gerçekten tek bir kişiyi sevebilir ve gerçekten o kişiyi seviyorsa, farklı tatlar da bulamaz kolay kolay. Öyle bir şey olamaz.
- Belki daha gençken?
O zaman da böyle bir sevgi ve aşktan bahsetmiyoruz zaten. Ama dediğim gibi bir kalp ancak bir kalbi barındırabilir içinde. İkinci, üçüncü kalbi barındırması mümkün değildir. Yapamaz ki, taşıyamaz ki.
- Filmde Orhan karakteri 'bir erkek sadece aldatılınca mı ağlar' diye soruyordu, ben de size sorsam...
Ben de zaman zaman ağlarım. Çok zorlandığım zamanlar ağladığım oldu. Çok sevindiğimde de ağladım. Dolayısıyla erkekler sadece aldatılınca ağlar diye bir durum söz konusu değil.
ELİM AYAĞIM DÜZGÜN AMA ÇOK YAKIŞIKLI DEĞİLİM
- Bir psikiyatr hayatta aşk acısının katacağı olgunluk hayatta yaşayacağınız hiçbir acıya benzemez diyor...
Doğru. Katılıyorum; çok ağır bir şey tabii ki. Sonuçta insanın yaşadığı aşk acısı, çok şey öğretiyor ve çok şey anlatıyor. İnsanın kendisini sorgulamasına sebep oluyor ve hiçbir şeye benzemiyor. Çünkü başka hiçbir şey insanı bu kadar fazla incitemez. İnsanın hayatındaki özel kişiler tabii ki insanı en derinden etkiler.
- Peki, aşkınızın acısını ne dindirir?
Hiçbir şey dindiremez. O kendi kendini dindirir ancak.
- Ekşi sözlükte sizi çok yakışıklı bulduklarını yazıyordu, 'abartıyorlar' mı yoksa 'haklılar' mı diyorsunuz?
Onların giriş tarihleri biraz eski olabilir. (Kahkahalar...) O kadar yakışıklı bulmuyorum kendimi. Şükürler olsun elim, ayağım, yüzüm, gözüm yerinde sağlıklı bir insanım. Gerçekten o kadar yakışıklı değilim.
Aldatmak kalbine asit dökülmesi gibi
- Siz hiç aldatıldınız mı?
Bilmiyorum ki aldatılıp aldatılmadığımı. Hiç öğrenmedim.
- Öğrenseydiniz ne olurdu?
Onu da bilmiyorum ama dünya başıma yıkılırdı. İnsan aldatarak yaşayamaz. Aldatmak tam böyle kalbinin olduğu yere asit dökmek gibi. Bir insanı aldatarak, o insana seni seviyorum deyip dokunamazsınız. Mümkün değil. Ben yapamam bunu. Vicdanım beni yer bitirir.
- Peki, aşk size ne hissettirir?
Dünyanın en güzel şeyi. Dünyanın var oluş sebebi bence aşk.
- Ve bütün sorunların kaynağı da aşktaki mutsuzluktan çıkıyor. İnsanın aşk hayatı mutlu olsa her şey yolunda giderdi...
Tabii ki. Nasıl ilişki kurduğumuz çok önemli. Sonuçta toplum bireylerden oluşuyor ve bireyler de çekirdek kadroda iki kişi oluyor. Dolayısıyla ilişkilerimizi daha mutlu yaşasak daha mutlu bir toplum olabiliriz. Daha kolay çözüm bulabiliriz bazı şeylere.
- Bir gün gelir de ilişkinizi bitirmek isterseniz ailem var ve bir erkek karısını, çocuğunu bırakmaz deyip sineye mi çekersiniz yoksa gider misiniz?
Hiç böyle düşünmedim. Düşünmek bile istemiyorum.
ARABESK DİNLEMEK AYIP DEĞİL
- Filmde de arabesk müzik ağırlıktaydı, güzel sanatlarda okuyan bir fotoğraf öğrencisi ve bir edebiyat öğretmeni arabesk dinlemeyi seviyordu belki bu müziği inkar eden 'aydınlara' bir gönderme vardı...
Ülke olarak kendi değerlerimizle bir problem yaşıyoruz. Öz değerlerimizi inkar ettik ve beğenmedik. Einstein 'Olmak istediğiniz kişi olmaya çabalamak zaman kaybıdır. Ne olduğunuzu görün ve onun üzerine çalışın' diyor. Arabesk ayrılmaz bir parçamız. Ne kadar Batılı eğitim almış olursa olsun bir Türk canı sıkıldığında 'offf offf' der. Başka hiçbir kültür bunu demez. Burada tamamen bize has bir tını var. Dünyanın her türlü müziğini dinleyebilirsiniz ama özde ne olduğunuzu bilmeniz lazım. Çok uzun süre kendini aydın diye niteleyen birtakım insanlar ciddi bir şekilde arabeski dışladılar. Halbuki bu topraklara ait bir şey. Birçok insan ayıpmış gibi inkar ediyor. Dinliyorsan dinle. Ne var? Ayıp değil ki. Bırak, kendin ol. Kimse bunun için seni ayıplayamaz. Seni ayıplayan önce kendine bakmalı. Öğrenilen bir şey değil arabesk. İçimizden çıkan bir şey. Engel olunamayacak bir şey, kabul etmek, sevmek lazım.
- Kendini olduğu gibi kabul edebilme çok önemli, mutluluk sebebi...
Ne kadar kendinizi inkar edebilirsiniz ki? Her sabah aynaya baktığınızda bir tek siz ve aynadaki siz varsınız. Kendinize nasıl yalan söylersiniz? Ben buyum. Başka bir şey değilim ki. Bunu geliştirebilirim, değiştirebilirim, öğrenebilirim, daha büyüyebilirim. Ama ne olduğumu bilmem lazım. Bütün özelliklerimle benim ve o kadar özelim. Hedef daha ileriye gitmek, daha çok öğrenmek ve mutlu olmaksa önce kendimizi tanıyacağız, kendi olduğumuz hali nasıl daha yüceltebiliriz ona bakacağız. Aynı yara gibi inkar ettiğin ve tedavi etmediğin sürece o içten içe işliyor ve bütün vücudunu bir süre sonra hareketsiz bırakmaya başlıyor.